
“Alem-i İslam kapısının kilidi Türkiye’dir. Bu kilit bu kapıyı Alem-i İslam üzerine açar.” Bediüzzaman.
Yusufhan arkadaşımızın Türk Birliği konusundaki yazısını okuduktan sonra Türk-İslam Birliği’ni savunan biri olarak ben de konuyla ilgili birşeyler yazmak istedim. Uzun ve detaylı bir yazı ortaya çıktı ama umarım aydınlatıcı olur.
Dünya, İslamî değerlerin yükseldiği yeni bir döneme girmiştir. Batı ile İslam alemi arasında kurulmaya çalışılan köprü, bugün daha aciliyetli hale gelmiştir. Batı, İslam’ı tanıma ve anlama süreci içindedir ve onu İslam dünyası ile biraraya getirebilecek tek ülke Türkiye’dir.
Bugün İslam dünyasının çarpık akımlardan, hurafe ve aşırılıklardan arındırılarak, Kuran’a dayalı bir İslam anlayışı ile yeniden eğitilmesi, Gazali’nin ifadesiyle “ihya edilmesi” gerekmektedir. Tüm dünyada yaşanan sorunların çözülmesi için demokratik esaslara ve hukukun üstünlüğü prensibine dayanan bir birliğin, Türk – İslam Birliği’nin kurulması acildir.
Söz edilen birlik konusunda, bugüne kadar neredeyse hiç seslendirilmemiş hatta düşünülmesi garip karşılanmış fikirler ortaya atılmakta, Türk İslam dünyasında çeşitli yetkililer, İslam ülkelerinin birlik olması gerektiği konusunda daha önce kendilerinden duyulmamış açıklamalar yapmaktadırlar. Son zamanlarda Türk – İslam Birliği, İslam dünyasında diplomatik düzeyde yapılan tüm toplantılarda temel konu olarak işlenmekte, Müslüman aleminin dört bir yanından birlik sesleri yükselmektedir.
70den fazla ülkeyle aramızdaki vize uygulamasının kaldırılmış olması, toplantı ve konferanslarda birlik ve beraberlik mesajları verilmesi Türk İslam Birliği’nin ütopya değil, beklenen bir oluşum olduğunun kanıtıdır. Son dönemde Türk İslam Birliği ve bu birliğin liderinin Türkiye olması gerektiği konusunda en çarpıcı açıklamalar ise, Arap dünyasından gelmektedir. Arap dünyasının en etkili gazetelerinden Londra merkezli El Kuds El Arabi Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdulbari Atwan’ın, Haber Vaktim Dış Haberler Müdürü M. Nedim Aslan’a yaptığı açıklama şöyledir:
“Türkiye, Avrupalı olmadığını anladı. Türkiye bir Ortadoğu ülkesi. Ortadoğulu olmak suç değil, utanç duyulacak bir şey değil. Siz 600 yıl boyunca dünyayı yönettiniz. Türkiye tüm Avrupa’dan daha büyük. Avrupa Türkiye’den korkuyor. Türkiye köklerine geri döndüğünde daha güçlü olacak. Bugün Türkiye’de işleyen bir demokrasi var. Güçlü ekonomisi, özgür medyası, demokratik bir hükümet ve farklı düşünceden partilerin yanı sıra güçlü bir ordusu var. Türkiye bu şekilde Müslüman dünyasına liderlik yapabilir…. Neden Türkler de Araplara demokrasi, insan haklarını öğretmesin ki! Ben bir Arap olarak Türkiye’nin Arapları yönetmesinden gocunmam. Bugün mesela Norveç, İsveç neden “Almanya ve Fransa bizi koloni haline getiriyor?” demiyor. Türkiye’nin liderliğinde kurulacak bir birlik, hem Türkiye’nin hem Arapların hem de tüm Müslüman dünyasının lehine olur. Eğer Müslümanların ezilen onurunu, gururunu koruyacaksa neden böyle bir birlik olmasın? Bunun Türk, Arap ya da başka biri olması önemli değil. Ben özgürlük, barış, demokrasi, gelişmişlik getirecekse Türkiye’nin liderliğini şimdiden kabul ediyorum.”
Türkiye, İslam Aleminin Oluşturacağı Beklenen Birliğin Doğal Lideridir
Türkiye, Batıdaki demokratik değerler ile İslamî değerlerin uyumunun önemli bir örneğidir. Aynı zamanda tarihi mirası da Türkiye’ye liderlik özelliği kazandırmaktadır. Ülkemizin bu özellikleri zaman zaman Batılı strateji uzmanları, devlet adamları ve medya mensuplarınca da dile getirilmektedir.
Örneğin, ABD eski başkanı Bill Clinton bir Türkiye ziyaretinde “Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika’yı içine alan milyonlarca kilometrekarelik bir alanda, dünya siyasetinin merkezi olan bir bölgede söz sahibi bir ülke olduğu için 21. yüzyılın şekillenmesinde kilit rol oynayacaktır.” diyerek Türkiye’nin 21. yüzyılın lideri olacağı yönündeki görüşünü bildirmiştir.
Batı ülkelerinin yönetim kademelerindeki yetkililerinden Türkiye’nin, İslam dünyasının lideri olabileceğine dair sık sık açıklamalar gelmektedir.
ABD Bşk. George W. Bush’un Ulusal Güvenlik Eski Danışmanı Condoleezza Rice, bu konuda şu sözleri söylemiştir:
“Türkiye, Müslüman nüfusu ve laik prensipleriyle sadece İslam dünyasına değil, bütün Müslümanlara örnek olabilir. Türkiye modeli radikal İslam’a karşı bir alternatif olarak çok büyük bir önem taşıyor. Pakistan Devlet Başkanı Müşerref de İslam ülkelerinin model arayışı içinde olduğunu söylemişti. ABD, Türkiye’nin çok iyi bir model olduğunu düşünüyor.”
New York Times İstanbul Bürosu eski şefi Stephen Kinzer’ın açıklamaları ise şöyledir:
“Eğer dünyada İslam ile demokrasinin bir arada yaşayabileceğini gösterecek tek bir ülke varsa o da Türkiye’dir. Türkiye diğer ülkeler için mıknatıs rolü oynayabilir ve dünyanın gidişatını değiştirebilir.”
Osmanlı çatısı altında yaşamış toplumların çoğu, Osmanlı dönemindeki barış, huzur ve güven ortamını, yeniden özlem ve umutla Türkiye’den beklemektedirler.
Birçok siyaset bilimci, stratejist ve politikacının ortak görüşü ise Türkiye’nin kritik bir dönemeçte olduğudur. Dünyadaki sorunlu bölgelerde çözümün gerçekleşmesinde, Türkiye’nin kilit ve lider ülke olduğu fikri çoğunun ortak inancıdır.
Batılı bazı politikacılar, “11 Eylül’ün dünya siyasi dengelerine verdiği yeni ivmeyle, bir kez daha yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye’nin bu dünyada alacağı yer, kimliği, kültürü, tarihi ve bunlara bağlı olarak geliştireceği stratejilerle belirlenecek.” açıklamasında bulunmaktadırlar.
21. yüzyılda Türkiye’nin çok önemli bir bölgesel gücü temsil ettiğine dikkat çekilmekte ve “bu sebeple Türkiye’nin Avrupa ve ABD nezdindeki güç ve prestiji tahmin edilemeyecek derecede artacak” yorumunda bulunulmaktadır.
Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya/Orta Asya gibi sıcak bölgelerde söz sahibi olan Türkiye hakkında birçok Batılı stratejist, Türkiye’nin yol gösterici olacağını öngörmektedir.
Türkiye’nin gelecekteki bu önemli pozisyonuna dikkat çeken bir diğer isim ise ünlü gazeteci Stephen Kinzer’dır. Kinzer, The New York Times gazetesinin Türkiye temsilcisi ve uzun yıllardır Türkiye’de bulunan bir isim. Yazdığı, ‘Crescent and Star: Turkey Between Two Worlds’ (Hilal ve Yıldız: İki Dünya Arasındaki Türkiye) adlı kitabında Türkiye’nin bu önemli konumunu şöyle vurgulamıştır:
“Türkiye’nin oynayabileceği role dikkat çekmek istiyorum… Ne var ki uzun vadede oynayacağı rol ise çok daha hayati bir önem taşımaktadır. Eğer Türkiye kendi iç sorunlarını aşabilirse, Müslüman demokrasisinin çarpıcı bir örneği olarak karşımıza çıkacaktır. İslami hassasiyetleri radikalizmden ayıran bir mıknatıs görevi görebilir. Müslüman dünyası üzerinde büyük bir etkisi olabilir ve böylelikle tüm dünyayı değiştirebilir.”
Son olarak ABD’nin önde gelen iş dünyası gazetesi Wall Street Journal (WSJ), İstanbul’a tam sayfa ayırdığı ”İmparatorluk Geri Geliyor” başlığıyla yayımlanan haberde, ”Türkiye’nin bölgesel süper güç olma yolunda güvenle ilerlediğini” yazmıştır.
Dünyanın en zor bölgelerine asırlar boyunca hakim olan Osmanlı’yı ayakta tutan güç, Kur’an ahlakından kaynaklanan manevi değerlerdir. Bu uygarlık mirasını iyi değerlendiren, milli ve manevi değerlerine sahip çıkan ve Batı’ya arkasını dönmeyen Türkiye, yeniden tarihi yönlendirecektir. Yaklaşık altı asır dünyaya düzen getiren Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasına sahip olan Türkiye için bu misyon ve üstlendiği sorumluluk, ağır gelmeyecektir.
Türkler tarih boyunca uygarlıklar kurmuş ve büyük toplumlara lider olmuşlardır. Türk Milleti’nin sahip olduğu lider karakteri, onu -Allah’ın dilemesiyle- dünya liderliğine taşıyacaktır. Türkiye liderliğinde gerçekleşecek olan İttihad-ı İslam, Osmanlı’dan sonra istikrar ve refahı kaybeden topraklara barış ve huzur getirecektir. Müslüman toplumların çoğu, Osmanlı zamanında yaşadıkları huzur ve güvenin yeniden sağlanması için Türkiye’ye umutla bakmaktadırlar.
Kurulacak İslam Birliği için Avrupa Birliği örnek alınabilir. Avrupa Birliği’nde, üye ülkelerin hepsi kendi ulusal egemenliklerini, yönetim sistemlerini korumaktadırlar. Birliğin değerleri ise ‘Avrupa kültürü’ üzerine inşa edilmiştir.
İslam Birliği de, ‘İslam kültürü’ temeli üzerine inşa edilen, üye ülkelerin bağımsızlıklarını ve milli sınırlarını korudukları bir birlik olmalıdır. Devletler yapısal olarak birleşmeyecektir ancak kuşkusuz ortak politika ve çıkarlar çerçevesinde karar ve yürütme organları olması gerekir.
Tarihte lideri olmayan bir topluluk yoktur. Kur’an’da kıssası anlatılan her kavmin bir lideri vardır; İslam Birliği’nin de kesinlikle bir lideri olacaktır. Bütün İslam ülkeleri, lider olarak Türkiye’yi işaret etmektedirler. Çünkü Türkiye hem Osmanlı’nın mirasçısıdır hem de dinin en güzel yaşandığı, marjinal ve fanatik görüşleri bulunmayan, gerçek İslam’ı yaşayan demokratik bir ülkedir. Gerçek İslam konusunda örnek olacak tek ülke Türkiye’dir.
Milletimiz coşkuyla bir büyük Türkiye’yi arzu etmektedir. Kasdettiğim Büyük Türkiye, sınırlarını genişletme ve ülkelerin kaynaklarını ele geçirme anlamında bir güç değil, manevi bir güçtür. Irk anlamında ya da diğer ülkelere hükmetmeye dayalı bir liderlik değil, koruma anlamında bir güçtür söz ettiğim.
Kur’an’ın, “Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. dağılıp ayrılmayın.” buyruğu gereğince ittihad yani birleşme zorunludur. Bediüzzaman, “İttihad-ı İslam bu devrin en büyük farz vazifesidir” diyerek, Müslümanların birleşmelerinin önemine dikkat çekmiştir. İslam dünyasında yıllardır yaşanan acı ve dökülen kan, bu parçalanmanın getirdiği sonuçlardan biridir. Kan ve gözyaşının durması ve insanların huzur içinde yaşamaları için İttihad-ı İslam’ın önemi açıktır. Her Müslüman bu süreçte çaba içinde olmalıdır.
Fuat Türker
Cok guzel ve detayli bir yaziydi, sonuna kadar hic SIKILmadan okudum. Verdiginiz emsaj cok guzel. Onemli olan Turklugu yada sinirlari buyutmek degil, onemli olan butun insanlari dunyanin en guzel dini olan islamin kanatlari altinda herkesin ozgur dusunce ve demokrasi ile yonetilebildigi, asiri fanatikligin olmadigi bir ortamda toplamak.
Harikaydi…
… İslam’ın hurafelerden arınarak özüne döneceği ve hala uyumaya devam eden Müslümanların da uyanacağı günler yakın inşaAllah.Dilerim Allah Türk ve İslam aleminde birlik ruhunu bir an önce hayata geçirsin. Teşekkürler…