
Hemen herkesin uğruna veya uğursuzluğuna inandığı bir takım şeyler var ve aslında bunların olması biraz da hayata renk katar, eğlenceli kılar. Öte yandan körü körüne inanılan bazı inançlar da vardır, ki ya tümüyle kulaktan dolma şeylerle iddia edilmiş savlardır ya da çıkış noktasından tümüyle farklı bir yere getirilmiş öğütlerdir.
Uğursuzluğuna ya da kötü şans getirdiğine inanılan şeylerin bir kısmı büyüklerden çocuklarına miras olarak geçmiş olabilir. Bir kısmıysa tümüyle farklı kültürlerden ithal edilmiştir. Kökenlerinin çoğu bilinmeyen veya varsayımlara dayatılan şeyleri kesinlikle ret etmeye gerek yok, kabul edilebilirler. Gel gelelim hayatı bu şeyler üstüne inşa etmek, her şeyi alt üst edebilir. Aslında korkuların ve bu tip varsayıma dayalı temelsiz inançların bir değerinin olmadığına inanmak en doğrusudur.
Deniz taşıtlarının ismini değiştirmekten sarı giysi hediye etmeye, pişmiş balığı ters çevirmekten baykuşa ötmesine kadar Dünya’nın birçok yerinde hem yerel düzeyde kalmış, hem de farklı coğrafyalara yayılmış o kadar çok batıl inanç var ki saymanın olasılığı bulunmuyor. Gelin şimdi birkaç tane efsane olmuş uğursuz şeye bakalım…
Gece Tırnak Kesilmez

Her halde kültürümüzün en güçlü uğursuzluk veya kötü şans getireceğine işaret eden inancı bu olsa gerek. Peki neden?.. Acaba eskiden elektrikle güçlü aydınlatma olanağı olmadığından, mum veya lüks ışığında kesilen tırnağın sağa sola kaçması durumunda bulunamayacağı endişesinden mi?
Temizliğe önem veren bir kültürde böyle bir iddiada bulunmak yanlış olmasa gerek. Eskiden, mutfak için masanın veya ayrı bir odanın (yemek odası, mutfak gibi) kullanılmadığını ve oturulan odada yer sofrasında yemeğin yenildiğini hesaba katarsak geceleri tırnak kesilmemesinin öğütlenmiş olmasını da anlayabiliriz. Yine yetersiz aydınlatmadan ötürü olası yaralanmaların da yaşanabileceğini değerlendirmek mümkün…
Merdiven Altından Geçme

Bizce de merdiven altından geçmemelisiniz. Birkaç adım fazla atıp merdivenin çevresinden dolaşmak akla daha yatkın. Uğursuzluk getirmeyebilir; ama merdivendeki kişinin kendisi veya onun yanında bulundurduğu bir araç üstünüze düşebilir.
Evde Ayna Kırılırsa veya Şemsiye Açılırsa…

Evde ayna, porselen tabak, cam bardak kırılırsa emin olun ki gözden kaçabilecek en ufak bir parça bile canınızı çok yakabilir. Bu yüzden evde ayna kırmamaya ve ayrıca porselen tabaktan cam bardaklara kadar kıymık ve benzer sivri ve delici parçacıkları kırıldığında ortalığa saçan eşyaları da kırmamaya özen gösteriniz. Siz yarasız kurtulsanız bile, aynı evi paylaştığınız çocuğunuz veya bir yaşlı çok daha kötü şekilde yaralanabilir. Bu durumu uğursuzluk olarak tanımlayabilirsiniz; ancak daha doğrusu ev kazası veya tedbirsizliktir…

Ayrıca şemsiye neden evde açılır? Alınan ürün, alındığında kontrol edilmişse tekrar bakılma ihtiyacı olacağını sanmıyoruz. Evler, eskiden olduğu gibi hâlen çıkış kısmında (genellikle antrede) dar bir bölüme sahip ve siz şemsiyeyi açtığınızda yanınızdaki kişiye çarpabilir.
13 ve 13ncü Cuma

Öncelikle şunu hatırlatalım: 13 ve Cuma olayı Anadolu’dan değil, Avrupa’dan gelmiş bir inançtır. Avrupa açısından değerlendirdiğimizde, Avrupa içlerine dek uzanan toplumun dininin kutsal gününün uğursuz olarak addedilmesi çokta şaşırtıcı değil. Örneğin Türkler için Ağustos değerli bir aysa, Avrupalı Hristiyanlar için de Cuma günü o kadar ters bir konumdadır.
13 ile ilgili savlarsa bazı tesadüfler üstüne bu şekilde oluşmuştur ve yine tümüyle Hristiyan inancıyla ilgilidir. Vatikan’ın Engizisyon mahkemeleriyle giriştiği katliamda da, Hz. İsa’nın 12 havarisiyle olan yemeğinde de, ayın bir yılda 13 kez dolunay şeklinde görülüyor olmasında da bu rakam dikkatleri üstüne çekmeyi başarmıştır. 13 konusunda Hristiyan inanç baskın bir rol oynamış ve İbrani alfabesindeki durumda Yahudileri etkilemiştir. (Kısaca Yahudiler’deki durum şöyle örneklendirilebilir: Türkçe’de “ö” harfi “19ncu sırada bulunuyor. Öyleyse “ö” harfi, ölüm kelimesinin de ilk harfi olduğuna göre 19 rakamı uğursuzdur.)
İki Bayram Arası Evlenme

Bu batıl inancın nereden ve nasıl çıktığına ilişkin kesin bir malumat bulunmuyor; ancak İslam’dan önce de Arap Yarımadası’nda inanıldığına dair söylentiler var. Bir iddiaya göre, iki bayram arasındaki ayda, yani Şevval’de bir salgın olduğu, çok kişinin öldüğü ve bu yüzden de bu ayın uğursuzluğuna inanıldığı söylenmiş. Bunun da bir kanıtı olmadığını belirtelim. 1999 Marmara Depremi’nin de Hiroşima’ya atom bombasının atılmasının da Ağustos’ta olduğuna dikkat çekip istenildiğinde salgın, savaş ve kıtlık gibi olayların tarihlerine atıfta bulunmanın mümkün olduğunu hatırlatmak isteriz.
Görüldüğü gibi şanssızlığına inanılan birçok hurafe var ve Dünya’nın hemen her yerinden örnek bulabiliriz. Mutlaka sarı giysi hediye etmenin de çıkış noktası olacaktır, balığı ters çevirmenin de; ancak artık bu tip yanlış inançlardan kurtulmanın zamanı geldi. Okuyup eğlenilebilecek, kültürlerin birer renkleri olarak görmek en iyisi…