
Sıkıca sarılacağım bir ömür lazım . Böyle aynı kandan candan olmasamda hep hissedeceğim , istemlice sevip istemsizce kızacağım , görmeden bakacağım , bilmeden anlatacağım , sormadan cevabını isteyeceğim bir ömür lazım .
Kıramayacağım , kıyamayacağım , anlatacağım , anlayacağım … Fazla şey lazım ama bir bu lazım işte . Meselaları olan bir ömür .Nankör olmasın mesela , üstüne titrerken bundan onur duyduğumu anlasın . Ne bileyim kendi yerini anlasın ve israf etmektense gülümsesin buna içtence . Herkes gibi olmasın , sıradan olmasın , hiçbir zaman “başkası” olmaya aday olmasın . Sessizliğim olmak kolay , çığlığım olmasını bilsin . Benim ol demesin mesela onun olduğumu bilsin . Çok şey bilsin işte , çok şey olsun ; bende olduğu gibi yani .
Belkide hepsi olabilme gücündeyken istemiyordur . Olmak istedikleri farklıdır , yanında olmak istediği insanlar farklıdır . Üstü kapalı bir İstanbul boğazı kadar korkunç işte ; yüreğime , kelimeme uzaklığı . Oysa ne çok anlamı silmek zorunda kalırım ben o susarsa . Oysa ne çok mecburiyet sarar beni o susarsa . Keşkeler mi çalmaz kapımı , lanetler mi etmem günah olduğunu bile bile , yalancı mı demem ben doğru olduğunu bile bile … Tesadüf değil tevafuk … Anlaması da güç işte . Bilemiyorum ki , onca dertle mücadele edebilirken takılmak acizlik mi , ya da sadece “gidersen git” diyebilen bir yüreğe kızabilmek mi ayıp ?
Elbette mecburiyet sarar her bir yanımı ve sadece yolculuğa çıkarım ona hiç benzemeyecek , onun gibi gelmeyecek geri kalan hayata … Çünkü bazen “ne de güzel yazık ediyorsun kendine” demekle yüzleşirsin aynada . Ve yazarız iki üç belki yüzlerce söz ; acımızı anlatan , kimseye değil sadece bize özel , hüznümüze özel şeyler yazarız . Sana da çok söz yazılabilir aslında , ama ben ; “Süresi ötekilerden kısa bir ömrün üzerine ” yazmak zorunda kalıyorum …