Derin çizgilerle mavi ve tonlarıyla göğün her iz düşüşünü çizip, bıraktım bir kenara bitmemiş fırça darbelerini ve yarım kalan tuali. Günlerden pazardı, eski pazar açıktı, bana çizdiğim düşlerimi yarım bıraktıracak , yegane sebeplerden biriydi; eski pazar…..
Çok seviyordum, insan eskilerini o eskilerde toplanmış yüzlerce anının üç beş kuruşa satılması, acı olduğu kadar bana heyecanda veriyordu. Apar topar hazırlanıp, hızlı adımlarla çıktım. Bir solukta eski pazardaydım. Uçsuz bucaksız bir satış yeriydi. Her türden ucubenin olduğu, yolları genelde çamurlu, gelişi güzel dizilmiş tezgahlara, kermekeşliğinde hakim olup, her yana etnik bir renk cümbüşüde yayılmıştı. Bu denli sevmemin nedeniydi belkide bu dağınıklık. Bilinç altıma yerleşmiş salaşlığımı, gün yüzüne ulaştıran tek yerdi. İlk tezgah Emine’nindi. Bu pazara onsuz başlanmazdı. Epeyce ilerlemiş yaşına rağmen, genç bir erkek kadar güçlüydü. Okuttuğu iki yetimi vardı. Hiç beğenmesemde, illa ki tezgağından bir şey alır pazara öle devam ederdim.
-O tam zamanı yaa nasıl beceriyorsun? Hep aynı saate işe gelir gibi gelmeyi.
-Eee Emine, sende de benim kadar eski merakı olsa, sende uçar adımlarla kimse birşeye konmadan gelirsin.
-Hadi canım sende, işim olmasa dünyada son uğrayacağım yer bile olamaz burası, napıcaksın işte ekmek parası…
Birbirimize bakıp güldük, ve bir iki parça bişey alıp, başka tezgahlara yöneldim.İnsanların egolarıyla bir lego oluşturarak yaşadığı anlamsız düzenden öğle uzaktıki burası, içim çoşuyordu, her adımımda. Her zaman olduğu gibi ne aradığımı bilmeden, çoğu sefer olduğu gibi de elimin boş dönme ihtimalini göz önünde bulundurarak, ilerledim. Dünyada toparladığımız her maddesel şeyin, elden bir gün çıkıp gidecek olması gerçeği, beni hiç bir maddi olguya tamah, etmemeyi bu pazar yerinde bir kez daha öğretiyordu…
Eskilerin ahengine kaptırmış yol alırken, telaşla birinin üstüme doğru koştuğunu gördüm. Bir an paniklememle birlikte, çantama ansızın yapışmasıyla göz göze geldik. Fakat çok tuaf bir şey olmuştu. Bu hırsızlık girişimindende, dünya da eşine zor rastlanan bu pazar yerindende, çok daha tuhaf bir oluşum. Göz göze geldiğimiz an, bildiğimiz zaman dilimini alt üst etmiş bir kaç saniyelik bu bakış faslını sanki saatlere yaymıştı. Bu durumu yaşamayan tam olarak ne dediğimi bilemezdi. Biliyordum, emindim, ondada aynı fasıl hakimdi. Elini usulca çekti. ‘PARDON ‘ dedi.Çantayı azad etti. Aynı hızla koşarak gitti……
Öyle süprizlerle dolu ki yaşam, yıllardır beklediğini, üç beş saniyede inanılmaz bir hazla sana verir yaşam. Hemde en umulmadık en beklenmedik şekilde…Hep derim yaa bilen bilir. ‘ Mucize aramaya gerek yok, en büyük mucize insandır. İnsan varsa geri kalan her şey olağandır. ‘Milyarlarca hücrenin birleşerek ortak kararla hareket ettiği, yumuşacık bir yapıya sahip olan beynin bu koca hücre ordusuna, usta bir kumandan gibi hükmettiği, birde ilahi yaratıcının, ruh üfleyip onurlandırdığı insan, mucizenin taa kendisidir…..
Pazardan eve dönüşümün beşinci gecesiydi. Zavallı bir biçimde ızdırap içindeydim. O bakışlarımızın çarpışması beni, tekrar tekrar o ana götürüyor, üç beş saniyelik faslı bakışı aynı heyecanla bana yaşatıyordu. Pazarı iple çekiyordum…
İlk defa gittiğim vakitten önce çıkmıştım pazar yoluna, eskileri görmeden gözlerim, o faslın sahibi gözleri arıyordu. Bu renk cümbüşü bu dağınıklık beni öle zora sokuyor ve onu görememe ihtimalimi artırdığı için bu salaşlığa ne tuaf şimdi kızıyordum. Beklentim olmalımıydı? Tekrar hırsızlık için gelirmiydi? Beni tekrar görse ne yapardı? Cevabını bildiğim tek şey, faslı bakıştan onunda kitlenip kaldığı aynı lezzeti aldığıydı. Bedensel yada nefsi durumun çok ötesinde ruhlarımızın kontağa geçişi ve ikimizinde bunun farkında olmamız, mümkünmüydü ? Mümkündü ki oldu….
Bakılabilecek her yere bakındım, yoktu. Ne beklediğimi bile bilmediğim yoktu. Yedi pazar geçti. Beklentisiz iz düşüşüm, yine yoktu. Yada vardı. Bana görünmedi. Ruhumun kuytularında ki acı dinmiyordu. Doğru bir ruhani aşkla, yanlış kişimiydi, görmeyi tekrar beklediğim? Hayat her şekilde devam ediyordu. On üç koca yıl geçmesine rağmen, bende aynı kalan faslı bakışın o mucizevi tadıydı. Bu faslı bakışın tekrarı kalan yaşantımın beklentilerinde hep aynı ısrarla olacaktı, fakat daha dingin bekleyişlerle….
‘ Susupta anlatamadıklarımı büyütüyorum, şimdi içimde’