
Açarak gözlerimi odamın kapı kenarında duran elektrikli ısıtıcıya baktım. Yatağımın kenarında duran kumandayı halının üstünde buldum. Sanırım ben uyurken yere düşmüş. Yataktan kalkıp gerinerek ufoya zar zor uzandım. Ayağıma kramp gireceğini anlayıp manevramın yönünü değiştirdim. Tuşa bastım ve ısıtıcı yandı.
Beni bu gün uyandırmadı diye düşündüm. Belki soracak olursunuz kim diye. Geç yattığını bildiğimden buna pek aldırış etmedim. Bir iki defa aradım ama telefonu açmadı. Uykusu ağır mı acaba dedim. Benden ağır olmaz ya canım. Evet evet benden ağır olmaz. Rejime de başladı zaten. Uyku rejimini bitir dedim belki de beni anlamadı bu yüzden uyuyor…
Mamafih bu işler böyle efendim. Uyandın uyuyacaksın, yattın kalkacaksın. Yaşama bağlanırken uyuyakalacaksan, uyuyakalırken de yaşama bağlanacaksın. Ben böyle yapıyorum son günlerde. Uyumadan önce bağlanıyorum ona. Kalkerken de sevdamı uyutuyorum onunla. Sevda uyur mu hiç canım? Uyur mu? Dalan gözler uyur ama. Bende dalmışım sıcağı görünce, ev arkadaşım geldi yeniden uyandırdı. Saat 11’de gideceğiz dedi tepeye. Onbeş tane ekmek aldım. Fırıncı beni tanıdı, “hocam nereye böyle?” dedi.
“Tepeye…”
Sonra çıktık zincirlerle titreye titreye. Tepenin adı “Akıl Tepesi”, sanırım akla ihtiyacımız var. 15 cm karda o tepeye çıkmak! Akıl işi değil… Üşüdüm ama titremedim. Titremeyi sevmem, titretmeyi de… Şimdi burada sizi titretsem kendimi bir şey sanacağım. Yok efendim öyle bir şey. Ben ne titrerim ne titretirim kalemi yere bırakınca düşer. Şimdi ben bu yazıda size şirin görünmek için kalemi yere atıp düşmedi mi demeliyim? Şirin olsam oğlan olmazdım. Çirkinim diye de ördek taklidi yapmam ona göre ya da dedem sarma cigara çekiyordu diye Marlboradan mı cayayım? O, onun zamanı; bu benim.
Geri dönüşümüz zor oldu. Beni kahvehaneye çağırdılar. Gitmedim, “üşüyorum eve gideceğim” dedim. Vallahi yalan. Hemen gideyim de göreyim dedim. Gördüm. Patates haşlıyordu. Uyumadım hemen, uyuyamadım.
Aşkı tarif ederdim ama gerek yok buna. Pasta mı bu? Unu dök, şekeri koy ve fırına ver. O nedenle bırakalım aşkı tarife kalkanlar tariflerine göre yaşasınlar. Aşkın tarifi olmaz. Olur mu? “Olmaz.” Belki de olur ya da tarifi olmaz demek acaba bir tarif mi? Aşk üstüne konuşmasak Mevlana’nın ne önemi var o zaman. Önemsizleşir değil mi? “Aşka uçma kanatların yanar” diyenlere “Aşka uçmadıktan sonra kanat neye yarar?” demez mi Mevlana? Babaannem ördek kanatlarıyla soba altındaki gübürleri temizlerdi. Belki de yarıyordur? Mevlana ördek olamaz mı? Belki de Mevlana diye biri yoktur. Fotoğrafı yok resmi yok videosu yok.
Sonra saçlarını gördüm. Islaktı ve kumral. Baktım, ama dokunamadım. Gördüm, ama koklayamadım. Belki de koklayamayacağım diye söylendim. Bir buçuk ay mı var daha gelmene? Bir ay olsa, ben buçukları da sevmem, düz olsun. Sade, klasik dümdüz… Hani bir yerde kalacaksak Düzce de kalalım ya da kıvırcık saçların dümdüz olsun. Kirpiğini burma yukarı, bırak ok gibi düz olsun. Yay gibi kaşlar mı? Hadi canım sende kim koymuş bu kuralı: Karacaoğlan mı? Bu bizim keyfimiz o ne karışıyor? Senin kaşların düz olsun.
Belki de gömleklerim, elbisem kareli olsun istemem. Düz olsun, sade olsun; şatafata lüzum yok. Kes, biç; ama düz olsun. Buçukları sevmemeliyim her şey düz olsun ne olur. Hem belki güneş o gün daha güzel durur dümdüz Karadeniz de ya da dalgalı olmaz bize düz olur sevgilim… Bana sevgin düz olsun, sade… Yani demek istediğim uzun cümlelerle kafamı bulandırmaya çalışma, düz olsun. Özne başta yüklem sonda ve sonunda nokta olsun. Orda buluşalım sadece dümdüz bir noktada. Noktanın düzü mü olur diyebilirsin ama nokta şekilsizdir bunu unutma…
Mutlaka bir düzlüğü vardır yaşamın. Çarşafımız düz olsun, yastığımız ya da… Hitapların düz olsun sadece adımla seslen. Canıma, cicime gerek yok, düz sev. Ama inan bana ben bu gün dağlara tırmandım. Kar tepelerine… Tipi gördüm, inanmayacaksın ama sana olan yolları gördüm, ta buradan oraya kadar baktım manzaraya. Göremedim sanıyorsun değil mi? Vallah gördüm billâh gördüm. Şimdi aynı yataktayım, üstümde silikon yorgan var. Isıtıcım açık. Yatağımın başucunda kırmızı bir bardak duruyor: kalpli. Ama beni yansıtmıyor düz desenler üstünde birden çok kalp var çünkü. O kadar zamanım yok biliyorsun bunları defalarca konuştuk zamanımız kısa… Belki de buna biz karar veremeyiz ama gelinliğin düz olsun olur mu? Sade olsun hayallerimiz düz olsun. Herkes Akdeniz’e giderken biz düz bir ovaya gidelim. Ama Akdeniz de olmasın yağmuru bol olsun, ağacı bol ve dümdüz gürgen ağaçları olsun…
Başladığım yerdeyim güne. Gün başladığım yerde: “SENDE.”
Okurken yuzumdeki tebessum hic gitmedi, sonunda da cok mutluydum. Bu yaziyi okurken harcadigim zamanin ne kadar degerlendigini anladim. Harikaydi, tebessum icin tesekkurler :)
Değişik bir yazı olmuş:) Eline sağlık hocam:)